AstroFinans: Altın Piyasası Manipüle mi Ediliyor?
|Altın, Ocak 2001’den Mart 2012’ye kadar USD bazında %513 prim yaptı. Ülke borçlarının her geçen yıl arttığı, reel faizlerin genellikle negatif bölgede seyrettiği bir dönemde böyle bir performans çok da şaşırtıcı değil. Yine de bazı fon yöneticileri ve ekonomistler %513’lük performansa rağmen altın piyasasının gelişmiş ülke merkez bankalarının koordinatörlüğünde manipüle edildiği kanaatindeler. Bu konuda birçok veri ve belgeye sahipler. Bazıları ise son derece “düşündürücü” veriler. Bugünkü yazımı bu “düşündürücü” verilerden birine ayırmaya karar verdim.
Aşağıdaki grafik 2 farklı endeksi karşılaştırıyor. Kırmızıyla gösterilen ilk endeks Ocak 2001 ile Mart 2012 arası dönemdeki fiyat hareketlerini gösteriyor. (Al ve Tut stratejisiyle elde edilecek kazanç) Mavi çizgi ise ABD gün içi piyasalarında satış pozisyonu alıp gece seanslarında alış yönünde pozisyon alarak elde edilecek kazancı özetliyor. (Başlangıç değeri her iki seri için 100’dür)
Grafikten çıkarılacak en önemli sonuç 11 yılda al ve tut stratejisiyle %513 kazandıran bir varlığın her işlem gününde aynı işlemi yaparak (gün içi sat gece al) bir önceki rakamın 10 katı yani %5100 oranında prim yapması! İstatistiki açıklamalara girmeden bunun manipülasyon olup olmadığı kararını okuyucuya bırakıyorum. Ancak, manipülasyon olsun olmasın burada bir anormallik var. Ve bu anormallik merkez bankalarının liderliğindeki %100 kağıt para (fiat money) rejimleri açısından hayati öneme sahip. (Uyarı: bu trading stratejisini evde denemeyin!)
Altın, hepimizin malumu, sıradan bir metal değil. Her şeyden önce bir para birimi, stratejik bir uluslar arası rezerv unsuru. Dayanıklılığı, homojen olması, bölünebilirliği, stok-akım oranının yüksek olması, taşınabilirliği, hükümetler ve merkez bankaları tarafından sınırsız olarak üretilememesi sayesinde ideal ve dürüst bir para birimi. Aynı zamanda FED’in tartışmasız en büyük rakibi. FED eski başkanı Volcker’in “altın benim düşmanım gözüm sürekli üzerinde” sözlerini işin içine katarsak “FED’in aşil topuğu” diyebiliriz. Çünkü bu altın denilen meret bir kez parasal sisteme dahil edilirse reel faizlerin kontrolü FED’in elinden çıkar ve asla negatif değer almaz.
Altın, ulusal para birimlerine karşı birçok açıdan üstün olsa da sade vatandaş nezdinde “para birimi” olarak kabul görmüyor. Herhangi bir mağazadan herhangi bir şey satın almak istediğimizde kasa görevlisine fiziksel altın teklif edersek muhtemelen doğrudan kabul etmez ve bize en yakın kuyumcunun adresini gösterir. Bu durum kasa görevlisinin altını değersiz görmesinden kaynaklanmaz. Tek neden altın fiyatının sürekli değişmesi ve alım-satım fiyatları arasında fark olmasıdır. İşin kritik noktası tam da buradadır: değişken fiyatlar bizlerin o varlığı değişim aracı olarak kullanmamız yönünde bir engeldir. Benzer bir durum yabancı para birimleri için de geçerlidir. Örn. 2001 krizinden bu yana toplam para arzı içinde FX mevduatların payı dalgalı döviz kuru rejimi nedeniyle (değişken fiyatlar) kademeli olarak azalıyor. Değişken fiyatlar aynı zamanda kısa vadeli volatiliteden rahatsız olan tasarruf sahipleri ve fonlar açısından da altının cazibesini azaltıyor.
Grafiğimize tekrar dönersek altın fiyatlarında yaşanan ve istatistiki anlamda rahatlıkla anormal kabul edilebilecek kısa vadeli oynaklığın ana nedeninin Amerikan ve Asya piyasalarının davranış farkından kaynaklandığını görürüz. Bu oynaklık merkez bankalarının kesinlikle arzu ettiği bir oynaklıktır. Altın piyasasında kısa vadeli oynaklık türev piyasalar ve bilanço dışı işlemler vasıtasıyla sağlanırken, para otoriteleri, büyük bankalar ve düzenleyici kuruluşlar piyasalara bazen müdahale ederek bazen de spekülasyonu teşvik ederek aşırı oynaklığa sebebiyet verirler. (Burada bir parantez açarak fiziksel metal teslimlerine ilişkin kontratların işlem gördüğü “forward” piyasaların diğer türev piyasalardan farklı olduğunu belirtmek isterim. “Forward” işlemler reel arz-talep dengelerini çok daha iyi yansıtırlar ve oynaklığı artırıcı değil azaltıcı rol üstlenirler.)
Böylece kısa vadeli oynaklıktan duygusal olarak etkilenen sade vatandaş veya muhafazakar fon yöneticisi “bu altın fiyatlarının ne olacağı belli değil, ben en iyisi bono veya mevduatta kalayım, kafam rahat etsin” demiş olur. Ana akım medyada sürekli pompalanan “altında balon var” propagandası eşliğinde “modern” parasal sistemimizin bekasına farkında olmadan destek verir. (Altın ve altın hisselerinin kurumsal fon portföyleri içindeki ağırlığı sadece %0.3’tür. Söz konusu altın ise swap mi lease mi ne olduğu belli olmayan ETF’lerdir) Diğer taraftan hazine kağıtları, yerel yönetim borçlanma senetleri ve VDMK’larda volatilite minimize edilmeye çalışılır çünkü bu varlıklar banka bilançolarında önemli bir ağırlığa sahiptir. “Akıllı para” ve GOP merkez bankalarının süreklilik arz eden metal talebi ise orta ve uzun vadede altın fiyatlarının kademeli olarak yükselmesini zorunlu kılar.
Her ne kadar birçok değerli metal analisti “altın faiz ödemiyor” dese de altın, diğer para birimleri gibi belirli bir faiz oranına sahiptir. Yalnızca adı “faiz oranı” değil “lease oranı” şeklinde geçer. Altın gibi sınırsızca üretilememesi nedeniyle keyfi devalüasyon riski bulunmayan bir finansal varlığın faizinin aynı vadedeki LIBOR’un aşağısında seyretmesi sistemin devamı için inanılmaz derecede önemlidir. Halkın altına yoğun talebi lease oranlarını, sonrasında ise kısa vadeli tüm faizleri yükseltir. Çünkü son 20 yılda gelişmiş ülke merkez bankalarının yapmış oldukları yoğun altın satış ve leasing/swap işlemleri nedeniyle küresel piyasaları tatmin edecek fiziksel rezervleri bulunmamaktadır. Elde kalan rezervlerin satışı ise ciddi bir halkla ilişkiler problemidir. Sözün özü küresel çapta bize dayatılan ultra düşük faiz rejiminin bir 5-10 yıl daha devamı:
– tasarruf sahibi orta-üst sınıfların fiziksel altından mümkün olduğunca soğutulmasına,
– NY FED başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankaları altın rezervlerinin audit edilmemesine veya
– uç bir durum olarak, bir bahane bulunup halkın elindeki altına el konulmasına (savaş, olağan üstü hal vb. yani 1930’ların Büyük Buhran’ından çıkış senaryosunun aynısı) bağlıdır. Reel faizlerin tekrar pozitif bölgeye geçeceği zamana kadar kısa vadeli oynaklığa takılmamak ve altına güvenmek en akıllıca tercih gibi gözüküyor.