ABD EKONOMİSİNİN GDP YÜZÜ

GDP (büyüme oranı), bir ülkenin bir yıl içerisinde ürettiği mal ve hizmetler bütünü olarak tanımlanırken, söz konusu üretimin yıldan yıla hangi oranda arttığı, o ülke ekonomisindeki büyümenin bir göstergesi olarak ekonomistler tarafından dikkatle takip edilir. En önemli makro-ekonomik verilerden biri olmasının nedenlerinden biri, ülkelerin ekonomilerindeki büyümenin ya da daralmanın kolaylıkla görülebilmesini sağlamasıdır.
Çeyreklik bazda GDP’yi oluşturan kalemlerdeki değişikliklerin görüldüğü aşağıdaki grafikte öne çıkan unsurun, hükümetin tüketim harcamalarının düştüğü dönemlerde, GDP’de diğer çeyreklere oranlara daha sert kayıpların görülmesi olduğu söylenebilir. Bu değişim 2011’in birinci ve 2012’nin dördüncü çeyreğinde daha net şekilde gözlemlenebilmektedir. Hükümetin tüketim harcamalarının, GDP içerisindeki öneminin yüksek olması, ABD ekonmisindeki büyümenin devlet harcamalarına olan bağlılığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

2011’in birinci çeyreğinde hükümetin tüketim harcamalarında görülen düşüşün, 2012’nin son çeyreğindeki düşüşten daha fazla olduğu görülüyor. Ancak 2011’de % 2.22’lik artış ile kişisel tüketim harcamalarının, GDP’nin sıfırın üzerinde kalamasında büyük payı olduğunu söyleyebiliriz. 2012’nin son çeyreğinde ise kişisel yatırım harcamları yine artış gösterirken, bu kez, revize edilen ilk rakamlara göre GDP’nin sıfırın üzerinde kalmasına yardım eden kalemin sabit yatırımlar olduğu grafikten okunuyor. Değişik oranlarda ve dalgalı bir seyirde olsa da, genel olarak sürekli bir artış içerisinde olan kişisel tüketim harcamlarının, 2012’nin dördüncü çeyreğinde, son dönemlere oranlara yeniden canlandığı görülüyor. %1.47’lik artışın, son yedi çeyrekteki en büyük ikinci yükseliş olduğu da dikkatlerden kaçmamalı.

Grafiğin çarpıcı yanına geri dönersek, yıllar boyunca ABD ekonomisinin can damarı olan iç talebin, büyümenin devamı için kritik bir öneme sahip olduğu öne çıkarken, mortgage krizinin etkileri ile birlikte ülkenin halen daha hükümetin tüketim harcamalarına muhtaç olduğunu söyleyebiliriz. Yapılan sabit yatırımlar ile birlikte kişisel tüketim harcamalarındaki artış, ilerleyen aylarda harcamalarını azaltmak zorunda kalabilecek ABD hükümeti için önemini artırıyor.

Buradan yola çıkarak, son haftalarda ABD’de daha yoğun bir şekilde gündeme gelen, FED’in (ABD Merkez Bankası) varlık alım programını planlanandan daha erken bir tarihde kısmaya başlayabileceği tartışmalarının değerlendirilmesi gerektiğini söyleyebiliriz. Geçtiğimiz aylardaki toplantı kayıtlarında görülen, FOMC (Federal Açık Piyasa Komitesi) üyeleri arasındaki fikir ayrığı, FED’in yürülülükte olan varlık alım programına ilişkin soru işaretlerini gündeme getirmişti. Merkez bankası, piyasadan değerli kağıtlar satın alarak ekonomiye para pompalarken, toparlanma süreci içerisindeki ülkeye bol likidite sağlamayı amaçlıyor. Ülke ekonomisi içerisindeki para miktarının artması, doların değer kaybetmesine neden olurken, ucuz nakit de ekonomik aktiviteyi, ticareti ve üretimi artırıyor. FED’in bu denkelemini sonucunda canlanan ekonomi ile birlikte, istihdam artarken, işsizlik oranının da düşmesi hedefleniyor. Parasal genişleme olarak adlandırılan bu süreç, tabi ki GDP’ye de olumlu bir şekilde yansıyor. Bunun yanına devletin tüketim harcamaları da eklendiğinde, kendi kendine toparlanmakta zorlanan ekonominin, durgunluktan uzak tutulması için bir yardım eli uzatılmmış oluyor.

Grafikte FED’in parasal genişlemesinin kişisel tüketim harcamalarına olan katkısının yanında, ilerleyen aylarda da görülebilecek hükümet harcamalarınındaki eksikliğin büyümedeki önemi açıkca görülüyor. Ancak ABD’nin bütçe açığı sorunu göz önüne alındığında, ülkedeki siyasi otoritenin ve politika yapıcıların dengeyi çok iyi ayarlamaları gerektiğini söylemek yanlış olmaz. Büyümedeki canlanmayı artırmak için yapılan harcamaların ülke bütçesindeki mali uçuruma olabilecek etkisi göz ardı edilemeyecek durumda olduğu için, Obama hükümeti çareyi savunma giderlerini kısmakta arıyor. Ayrıca ülkedeki tüm otoriteler, şu an için ana ekonomik amacın işsizliği kabul edilebilir bir düzeye indirmek olduğunun altını çiziyorlar. Dolayısı ile hükümetin kamu harcamalarında kısıtlamalara gitmesi ile GDP’nin ipini göğüslemek durumunda kalacak olan kişisel tüketimin desteklenmesi, belirlenen hedefler doğrultusunda ‘zorunluluk’ kategorisine çıkıyor. Çünkü büyümeyen bir ekonominin giderek daha fazla istihdam yaratması mümkün değil.

Bahsettiğimiz bu veriler çerçevesinde, dünyanın en büyük ekonomisinin ihtiyacı olan ekonomik itici gücün, FED’in politikalarındaki aktif rolünü devam ettirmesi olduğunu söyleyebiliriz. Yürürlülükte olan varlık alım programının beklenen tarihlerden daha önce kısılmaya başlanması, halen kendi ayakları üzerinde durmakta zorlanan büyümenin yavaşlamasına neden olabilir. Bu bağlamda, önümüzdeki aylarda yapılacak FOMC toplantılarının kayıtları, politika yapıcıların görüşlerinin görülebilmesi açısından, piyasa katılımcıları tarafından dikkatle takip edilecektir.


Sermet Doğan
Analist

Add a Comment