2021 Yılı Türkiye Ekonomisine Yönelik Düşüncelerim!

Koronavirüs sebebiyle Hükümetler mali teşviklerle, Merkez Bankaları ise para politikası adımları ile bu tahribatı en aza indirmeye çalıştı. Dünya’da düşük enflasyon ve sıfıra yakın ya da negatif faiz yer alırken Türkiye gerek Dünya’da gerekse G20 ülkeleri içerisinde oldukça kötümser bir tarafta kaldı. Özellikle G20 ülkeleri içerisinde Arjantin’i saymadığımız zaman en yüksek faiz ve enflasyon oranına sahip ülke konumunda olmamız, 2021 yılına ilişkin atılması gereken adımların daha çabuk sonuca ulaşmasına yönelik sabırsızlıkları beraberinde getirmektedir.

  • Türkiye Ekonomisine yönelik 2021 yılı dinamiklerinde Faiz ve Enflasyon teması ana başlık olarak kalmayı sürdürecek mi?
  • Faiz ve Enflasyon teması dışında Türkiye’yi hangi konular meşgul edecek?
  • Dünya 2021 yılını geçiş dönemi olarak görürken Türkiye bu sürece dâhil olabilecek mi?
  • Dünya düzeninde Koronavirüs ile birlikte yaşanılan değişim Türkiye’nin lehine mi yoksa aleyhine mi dönüşecek?

Yukarıda yer verdiğimiz sorular eşliğinde Türkiye Ekonomisine yönelik genel düşüncelerime makalemizin kalan bölümünde aktaracağım. Ancak burada bir hatırlatma yapmak istiyorum. Türkiye’ye ilişkin beklentileri incelemeden önce Dünya’da neler oluyor, 2021 yılında Dünya Ekonomisinde hangi gündem maddeleri ön plandadır sorularının cevapları için hazırlamış olduğum yılın ilk makalesini (2021 Yılı Dünya Ekonomisine Yönelik Düşüncelerim!) incelemeyi ihmal etmeyiniz.

Dünya Ekonomisine ilişkin düşüncelerimi incelediğinizi varsayarak Türkiye Ekonomisine yönelik beklentilerimi yazmaya başlayabilirim.

Başlangıçta öncelikle yılın başından yılın tüm sürecini tahmin etmek kadar hayalci bir yaklaşım olamayacağını unutmamak gerekir. Bu sebeple de ilgili tahminlerin yıl içerisinde çoğu kez revize edileceği göz ardı edilmemelidir. Çünkü şuan itibariyle görmüş olduğumuz sorunlar yeni dönemde çok farklı bir anlayışa bürünebilir ve farklı sorunlar eklenerek piyasanın algısını değiştirebilir. Örneğin 2020 yılına başlarken Koronavirüs ve bu virüsün ülke ekonomilerine verdiği zarar tahmin edilmemişti. Bu sebeple de bu çalışmayı oluştururken ki amacım, sizlere şuan ki bilinen gündemler ışığında yol haritasının nasıl olabileceğine yönelik fikir sahibi yapmak isteyişimdir…

Sizleri daha fazla sabırsızlandırmadan artık Türkiye ekonomisine ilişkin düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Türkiye Ekonomisine yönelik düşüncelerimi izah ederken yurtiçi ve yurtdışı gündem başlıkları olarak ikiye ayırmak gerekiyor. Çünkü Türkiye’nin içinde bulunmuş olduğu ekonomik ve politik / jeopolitik sorunların çözümünde tek başında yurtiçi gündem yeterli görünmemektedir. Özellikle çok daha iyimser bir senaryo için global taraftaki gelişmelerinde lehimize olması gerekmektedir. Bu sebeple de yurtiçi dinamikler öncesinde Türkiye Ekonomisine yönelik dikkat edilmesi gereken global başlıklara değineceğim.

Türkiye, 2020 yılında ülke bağımsızlığını ve güvenliğini sağlayabilmek adına atmış olduğu adımlar sebebiyle ABD ve Avrupa Birliği gibi Türkiye için önemi yüksek partnerlerle anlaşmazlık yaşamıştır. Bu anlaşmazlıklar, yaptırım sloganı ile gündemimizi meşgul ederken 2021 yılında ilgili ülkeler arasındaki ilişkilerimiz, makro-ekonomik göstergelerde bozulmalara mı sebep olacak yoksa olası iyileştirmeyi hızlandıracak mı gibi soruların cevapları için kritik bir rol oynamaktadır.

İngiltere ile gerçekleştirilen serbest ticaret anlaşması cari açık tarafında olumlu bir başlangıç olmakla birlikte TCMB Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanı değişiklikleri sonrasında piyasa dostu görünümündeki mesajlar, bu mesajların eyleme dönüşmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dünya ülkelerine verdiği şeffaf, demokratik ve batı normlarını benimseyen reform mesajları 2021 yılı başında umutların güçlenmesini sağlamaktadır. Ancak sürecin jeopolitik tema hassasiyeti sebebiyle Doğu Akdeniz ve Libya konusunda Avrupa Birliği, S400 – F35 dinamikleri ile de ABD ile olan iletişimi yılın ilk yarısında gündemi meşgul edecektir.

Ekonomi tarafında güven veren mesajlar ile Türk Lirasına olan güvenin TRY pariteler ve Borsa endeksleri üzerindeki önemli bir etki bıraktığını gördüğümüz 2020 son bölümün 2021 yılının genelinde de devam edebilmesi için AB ve ABD başlıklarında ılımlı bir politikanın etkisini sürdürmesi zorunludur. ABD tarafında Başkanlık koltuğuna oturacak olan Biden için her ne kadar Çin ile mücadele konusu ana odak noktası olabilecekken Türkiye’ye ilişkin olası yaptırım kararı da 20 Ocak 2021 tarihinde görevi devralacak Biden’ın Sayın Erdoğan ile yapacağı olası görüşme belirleyici olacaktır.

İhracatımızın en güçlü 5 ülkesinin Avrupa olduğu düşünüldüğünde ticaret alanında önemli iyileşme gerçekleştirilmesi için AB ile uyumlu bir politikanın izlenmesi, Koronavirüs ile mücadelede daha etkin bir rol oynanması içinse hem AB hem de ABD ile daha uyumlu bir politika oluşturulması gerektiğini göz ardı edilmemesi gerekmektedir.

Kişisel düşüncem, ABD ve AB ile birlikte yapılacak görüşmelerde olası sert kararların özellikle ekonomi tarafında alınmayacağını, Türkiye’nin bu süreçte pozitif diyaloğuna devam ederek ülkeler arasındaki ilişkilerde ortak noktada buluşulacağı ihtimalini bir adım önde olabileceğidir.

AB ve ABD ile ilgili süreçleri değerlendirirken 2021 yılının ilk çeyreği oldukça önemli olacaktır. Zira AB yaptırım ertelemesi sürecini Mart 2021 tarihine taşırken bu süre zarfında Şubat 2021 tarihinde NATO Zirvesi ve AB Konseyi’nin 18 Mart 2016 tarihinde başlayan bu yıl bitecek Göç Mutabakatı ile ilgili Ocak 2021 sonunda gerçekleştireceği görüşme, mevcut yaptırımlara ilişkin takip edilmesi gereken zaman dilimleridir. ABD’nin yeni Başkanı Biden’ın NATO zirvesinde olacağı ve bu zirvenin AB üyesi 21 üyeyi de kapsadığı düşünüldüğünde, Türkiye’ye ilişkin olası değerlendirmelerin sıcak geçeceği bir dönem olacağını söyleyebiliriz.

Türkiye’nin yıllardır sığınmacılar konusunda almış olduğu ve hayranlık uyandıracak kararı, Ocak ayı tamamlanırken AB Konseyi ile yapılacak Göç Mutabakatı konusu için olası yaptırım görünümünü zayıflatmaktadır. Çünkü Avrupa Birliği sığınmacı konusunda istekli değiller ve ek olarak Koronavirüsün dünya ekonomisi ve insan sağlığı üzerinde yarattığı yıkım, özellikle de yaşlı nüfusunun daha ağırlıkta olduğu Avrupa üzerindeki ciddi etkisi, AB’nin yaptırım konusunda Türkiye’ye zarar verecek bir yaklaşıma imza atacak düzeye geçme ihtimali zayıflamaktadır. ABD tarafında da Çin ile mücadelenin ana odak noktası olacağı düşünüldüğünde, Biden’ın ekonomik yaptırımlardan ziyade Trump gibi savunma tarafındaki olası yaptırımlarla süreci devam ettirme isteğinin bir adım önde olduğunu söyleyebilirim. Ek olarak giderayak Trump’ın İran tarafında oluşturduğu risk ve bu riske yönelik gelen haber akışları, Biden’ın Türkiye dışında odaklanacağı sorunların artmasını sağlamıştır.

Türkiye özgü AB ve ABD olası yaptırım sürecine yönelik yurtdışı gündem maddelerini bu şekilde izah etmiş oldum. Şimdi Türkiye Ekonomisine yönelik yurtiçi gündem maddelerine odaklanabiliriz.

Dünya’da düşük enflasyon ve sıfıra yakın ya da negatif faiz yer alırken Türkiye gerek Dünya’da gerekse G20 ülkeleri içerisinde oldukça kötümser bir tarafta kaldı. Özellikle G20 ülkeleri içerisinde Arjantin’i saymadığımız zaman en yüksek faiz ve enflasyon oranına sahip ülke konumunda olmamız, 2021 yılına ilişkin atılması gereken adımların daha çabuk sonuca ulaşmasına yönelik sabırsızlıkları beraberinde getirmektedir. Ülkeler arasında Enflasyon ve Faiz tarafında hangi durumdayız sorusunun cevabında yukarıda yer verdiğimiz tabloyu inceleyebilirsiniz. Bu tablo “Trading Economics” sitesindeki veriler dikkate alınarak derlenmiştir.

2021 yılına ilişkin Türkiye Ekonomisinde iyileştirilmesi gereken oldukça yoğun göstergeler söz konusudur.

  • Faiz ve Enflasyon konusunda gerek 2021 özellikle de 2023 hedeflerine uyulması için verilecek mücadele,
  • Enflasyon ile mücadele konusunda Gıda ve Tarım konusunda rasyonel adımların atılıp atılmaması,
  • Dış borçlar sebebiyle borcun finansmanına ilişkin arayışlar,
  • TCMB rezervinin eski haline geri dönmesi,
  • Kurumların kredibilite kayıplarının önüne geçilmesi ve Türkiye’nin yatıcım cazibe merkezi olması için yapısal reformların hayata geçmesi,
  • Koronavirüs sebebiyle bozulan ekonomik aktiviteyi minimumda tutmak ve atılacak olası adımlarla 2022 ve 2023 yılına daha umut veren bir bakış yakalatmak,

Borç Yiğidin Kamçısıdır ancak kontrol edebilmek şartıyla…

684 milyar dolar büyüklüğe sahip Türkiye’nin Dış Borcu 422 milyar dolardır.

  • Bu borcun 124 milyar doları kısa vadeli, kalan 298 milyar $ kısmı ise uzun vadeli borç olarak kaydedilmiştir.
  • Dış borcun GSYİH oranı yüzde 62‘dir.
  • 422 milyar dolar dış borcun 239 milyar doları özel kesim, 163 milyar doları kamu kesimi ve kalan 20 milyar dolar ise TCMB’nin borcudur.
  • 2021 yılında ödenmesi gereken kısa vadeli borç miktarı 59 milyar dolar olarak kaydedilmiştir.
  • Bu borcun 25 milyar dolarlık kısmı Kamu Kesimi, kalan 34 milyar dolarlık kısmı ise Özel Sektör olarak kaydedilmiştir.

Rasyonel politikaların oluşturulması durumunda borç bir şekilde ödenir ödenmesine ancak Türkiye’nin en büyük 20 ekonomisinden düşme tehlikesi göz ardı edilmemelidir. Türkiye’nin ilk 10 ekonomisi içerisine girme hayali mevcutken en büyük 20 ekonomisinin dışına çıkma ve bir alt lige düşme ihtimali sizi bilemem ama benim uykularımı kaçırmaktadır. Umuyorum ki Türkiye 2021 yılında atacağı rasyonel adımlarla bu düşüncenin değişmesine olanak tanır. Bu arada konuya ilişkin detay isteyenler 09 Aralık 2020 tarihinde yayımlanan Independent Türkçe sayfasını ziyaret edebilir.

Dış borcun ödenmesi için dışarıdan gelire ihtiyaç vardır.

2021 yılına ilişkin 184 milyar dolar ihracat beklentisine karşın ihracat yapabilmek için gerekli olan ithalat bağımlılığı sebebiyle cari açık vereceğimiz bir yıl daha devam edecektir. İhracat tarafında İngiltere ile gerçekleştirdiğimiz Serbest Ticaret Anlaşması bu süreçte önemlidir. Çünkü İngiltere en fazla ihracat yaptığımız 5 ülkeden birisidir. Ancak ihracat kurgusu ithalata bağımlı bir model olması sebebiyle sorun teşkil etmektedir. İthalatımızın yüzde 80-85’i ham madde ara malı ve yatırım malıdır. Yani dışa bağımlılığımız fazladır. Bu sebeple de ihracatımız artsa dahi ithalata bağlı bir ihracat modelimiz olduğu için cari açık devam edecektir. EURUSD, Dolar TL, Euro TL, Petrol fiyatları finansal tarafta takip ettiğimiz fiyatların başında yer almaktadır.

Dip Not: Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle 2020 yılı hedefine ulaşıldığını, 2021 yılı için de 184 milyar dolarlık bir hedefinin olduğunu belirtti.

Koronavirüs sebebiyle 2020 yılında kötü bir Turizm sezonu izledik. 2021 yılında 2020 yılından daha iyi, 2019 yılından ise daha kötü bir sezon beklenmektedir. Ortalama 25 milyar dolarlık gelir beklentisi söz konusudur. Bu senaryonun sağlıklı bir şekilde çalışması hatta daha iyi rakamlara ulaşılabilmesi için Türkiye’nin ve Dünya’nın aşılanma konusunda oldukça başarılı bir 6 aylık periyot geçirmesi gerekmektedir. Her erteleme, aşının Türkiye’ye geç ulaşması, insanların aşıya olan inancının azalması, turizm gelirimiz önündeki en büyük engeldir.

Hızlı Büyüme mi İstikrarlı Büyüme mi?

Yeni Ekonomik Programda Türkiye’ye ilişkin büyüme beklentisi 2021 yılı için yüzde 5,8, 2022 ve 2023 yılı içinse yüzde 5,0 olarak yer almıştır. Türkiye büyüme hedeflerini tutturabilecek mi sorusunun cevabı özellikle finansman bulup bulamayacağına yönelik sorunun cevabına benzer özellik taşımaktadır. Kabataslak olarak Türkiye’nin yüzde 5 büyümesi için 20 – 25 milyar dolar finansmana ihtiyacı vardır. Dış borcumuz devam ederken ve bu borcun ödenmesi için finansmana ihtiyaç duyarken, son atılan adımlar sebebiyle her ne kadar ülke risk primimiz 300 puana yaklaşmış olsa da hala daha riskli ülkeler arasında yerimizi alıyorken, koronavirüs sebebiyle istihdamdaki kayıplar ve iflaslar gündemi meşgul ederken, yüksek enflasyon sebebiyle faiz konusunda cazip rakamlara geçiş yapamayacakken (kredi çekmek isteyenler için) hedeflenen büyüme oranlarına ulaşma ihtimalinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Bu sebeple de 2021 yılına yönelik yüzde 3’e yakın bir büyüme beklentisinin ihtimali üzerinde durabilirim. Hem 2020 yılındaki kötü görünüm sebebiyle yaşanılacak pozitif iyimserlik hem de aşıya ilişkin olumlu görünüm ve petrol fiyatlarında çok ekstrem bir senaryonun olmayacağı beklentisi, ilgili düşüncemi güçlendirmektedir.

Türkiye’nin yüzde 5 ve daha üzerinde büyüme hedeflerine ulaşabilmesi için özellikle yabancıların burayı cazip bir yatırım merkezi olduğuna inandırmak gerekmektedir. Bunun için Adalet, Hak ve Özgürlükler, Eğitim gibi yapısal reformların gerçekleştirilmesi zaruridir. Bu adım ülke risk priminde oluşacak pozitif iyimserlik ve yeni dönemde atılacak olası Swap anlaşmalarının daha motive edici bir sonuca dönüşmesini sağlayabilir ve gerek reform gerekse dış finansman ihtiyacına ulaşarak büyüme hedefi başarılı bir şekilde sonuçlanabilir. Kâğıt üzerinde kolayca aktardığımız bu hususun uygulamada bu kadar kolay olamayacağını unutmamak gerekmektedir. Çünkü Türkiye, ekonomik görünümde oldukça fazla gündem maddeleri ile uğraşmak zorundadır. Bunların başında da yüksek faiz ve enflasyon gelmektedir.

Faiz ve Enflasyon ile mücadelede doğru teşhis önemlidir!

Bir hastayı iyileştirmek için öncelikle hastalığın doğru bir şekilde teşhis edilmesi gerekir ki tedavi yönteminde alınacak aksiyonlar hasta sağlığı için fayda sağlasın ve sonuca ulaşılsın. Ancak çok basit bir gribal enfeksiyon için doktora gitmeye gerek yoktur, eczaneden şu ilacı alman yeterlidir ya da doktorun hastayı yeterli muayene etmemesi ardından şu antibiyotik ile düzeleceksin diye yüzeysel verdiği çözüm önerisi hastayı olduğundan daha kötü bir forma sokabilir. Bu sebeple de Enflasyon ve Faiz konusunda teşhisi doğru bir şekilde koymalı ve buna bağlı kalıcı çözümler atılmalıdır.

Teorik açıdan eğer Enflasyonda yukarı yönlü artış oluşursa belli bir dönem sonra bu artışı baskılamak için merkez bankası faizi artırmak durumunda kalır. Merkez bankasının bu kararı Enflasyonun yukarı yönlü çıkışını sınırlandırmaktır. Kalıcı düşüşler içinse agresif faiz artışı ve bu faiz artışını sürdürürken bir yandan da enflasyonun artışına sebep olan maddelerin hükümet kanadıyla çözüme ulaştırılmasıdır.

Teorik olarak bu bilgiyi izah ettikten sonra Türkiye’de Enflasyonun bu kadar yüksek olmasının sebepleri arasında Gıda & Tarım tarafındaki yükseliş ile Türk Lirasındaki aşırı değer kaybına bağlı olarak Dolar TL, Euro TL gibi kurlarda yaşanılan yukarı yönlü çıkışlardır.

Enflasyon, Talep ve Maliyet olarak ikiye ayrılır. Son dönemde Türkiye Enflasyonuna ilişkin en fazla dikkat edilen husus Maliyet Enflasyonudur. Tarımda dışa bağımlılığın vermiş olduğu olumsuz hava, kur fiyatlarındaki yukarı yönlü çıkışların maliyet üzerindeki baskısı gıda fiyatlarını olumsuz desteklemektedir. Dar ve Orta gelirli için önemli bir kalem olan gıda fiyatlarındaki bu artış ve önlenemeyen yükseliş, Enflasyon ve Faiz konusunda sürekli hareketli bir tartışma ortamını da beraberinde getirmektedir.

Enflasyon ile mücadele konusunda faiz artışının yeterli gelmediği ya da gerektiği durumlarda faiz artışı ile süreci sınırlandırma hamlesinin gelmemesi durumunda bir sonraki hamle olarak daha fazla faiz artışı oluşturmak durumunda kalmaktayız. Bu sebeple de Enflasyon – Faiz konusunda faizi düşürerek enflasyonun düşmesini beklemek yerine Enflasyon ile mücadele konusunda atılması gereken tüm adımların doğru teşhis edilerek atılması gerektiği ve bu adımların desteklenmesi gerektiği unutulmamalıdır.

Gıda enflasyonu ile mücadele konusunda dışa bağımlılığı mümkün olabildiğince azaltmak, tarımda teknolojiye önem vermek, çiftçiyi bilinçlendirmek, refah kayıplarını engellemek, gençlerin tarım ile ilgilenmesine teşvik sağlamak, her şehrin bir sonraki seneye ilişkin üretim planlamasını bilime ve teknolojik verilere dayalı gerçekleştirmek ve en önemlisi de tarladan vatandaşın evine kadar ulaşması sırasında üreticinin maliyetini azaltacak ve son fiyata kadar oluşan dalgalanmaların önlemlerini almakla mümkündür.

Yukarıda 2020 yılındaki zam oranları dikkate alındığında özellikle geliri hayat pahalılığı karşısında eriyen dar ve orta gelirli ailelerin sadece yaşamak için tüketmek zorunda olduğu ürünlere sahip olma konusunda bile ciddi sıkıntı yaşadığını söylemek gerekiyor.

  • Konuya ilişkin detaylar için Bloomberg HT’de Tarım Analizleri yapan sevgili İrfan Donat’ın yazısını inceleyebilirsiniz.
  • Ayrıca Tarım ’da alınması gereken olası aksiyona ilişkin sevgili İrfan Donat’ın hazırlamış olduğu 25 maddede çiftçinin 2021 beklentisi yazısını incelemeyi ihmal etmeyiniz.

Tüm bu aktarımlar doğrultusunda 2021 yılının ilk yarısında Enflasyondaki artışın devam edebileceğini ancak ikinci dönem itibariyle oluşacak geri dönüşlerle birlikte küçük çift haneli rakamlarda yer alabileceğimizi ancak tek haneli bir rakam ihtimalinin zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Bu düşünceden yola çıkarak yüzde 14,60 olan Enflasyonun yüzde 16 seviyesine doğru bir hareket oluşturması ardından kademeli bir şekilde yüzde 12’ye doğru geri çekilmesi ve yılı da bu seviyede tamamlama ihtimali üzerindeki düşüncem ağırlık kazanmaktadır.

Enflasyon sürecinde önce yukarı daha sonra da aşağı yönlü bir politika izlenmesi sebebiyle TCMB faiz konusunda yüzde 17 olan politika faizini enflasyon ile mücadele konusunda bir miktar daha artırıp, enflasyonda ikinci dönemde oluşacak olası geri çekilmeler uyumlu indirimlerle süreci destekleyeceğini ve yılı yüzde 13civarında kapatmasını bekliyorum.

Burada yapılacak en önemli hata, yüzde 9,4 hedefe ulaşmak için Enflasyonda arzu edilen düşüşler gerçekleştirilmeden faiz indirimlerinde agresif bir politika izlenmesi ile negatif reel faize tekrar maruz bırakılması ve bu tür bir aksiyon ile 2020 yılında yaşanılan kısır döngüye tekrar geri dönmesi olacaktır.

Enflasyon, Faiz, Büyüme, Dış Borç, Dış ülkelerle olan iletişim gibi ana konu başlıklarına ilişkin sizlere verebileceğim detaylar bu şekildedir.

Bu başlıkların dışında

  • TCMB’nin rezerv biriktirme sürecinde USDTRY için en büyük alıcı konumunda olacağı bir dönemde kur tarafındaki yükselişlerde agresif bir yapı oluşturmadan alacağı aksiyonlar,
  • Kamu Bankalarının TCMB’nin görevlerini üstlenmemesi gereken bir yıl olması hususu,
  • Ülke risk primi CDS’in 2013 yılında 120 seviyelerinde olduğu döneme doğru olası dönüşüne yönelik atılacak adımlar,
  • TÜİK, TCMB gibi önemli kurumlarımızın gerek yerli gerekse yabancı gözündeki kredilite kaybının sona ermesi ve güven teşkil etmesi,
  • Bütçe Disiplini, TCMB Para & Hükümet Maliye Politikaların uyumlu olması,
  • İhracat modellemelerinde Katma Değerli Üretim ve Avrupa’nın dışında alternatif ülkeler / pazarlar oluşturulması,
  • Aşıya ilişkin insanların bilinçlendirilerek olumsuz görünümün ortadan kaldırılması,
  • Erken Seçim’e yönelik oluşacak bir algının en baştan engellenmesi,
  • Koronavirüs devam ederken ekonomik aktivitede yaşanılan kayıpların, işsizlik ve iflas gibi geleceğimize önemli ölçüde zarar verecek hususlara yönelik atılacak adımlar

çok fazla alt / üst başlık sayabiliriz. Ancak buradaki amacımız özellikle dikkat edilmesi gereken başlıklara yönelik beklentilerimizi sebepleri ile birlikte çok fazla uzatmadan izah etmek olmaktadır.

2021 yılına ilişkin Dünya ve Türkiye Ekonomisinde nasıl bir görünüm mevcut olabilir sorusunun cevabını tüm ayrıntıları ile sizlere aktarmış oldum. Söz konusu çalışmanın video konseptini YouTube kanalımda da paylaşacağım. Hem yazı içerisinde atladığım konuları aktarmış olacak hem de bu beklentiler ışığında Dolar, Euro, Altın, Gümüş gibi önemli varlıklara yönelik düşüncelerimi izah ederken de makro bir temelden yola çıkmış olacağım.

Değerli zamanınızı ayırdığınız için teşekkür ederim.

Sağlıcakla, Huzurla, Başarı ve Bereketle dolu yeni bir yıl dilerim.

Kudret AYYILDIR

One Comment

Add a Comment